Dr. Yaşar KALAFAT - Hatem CABBARLI
Dünya tarihinde 30 yıllık, 100 yıllık savaşlar yaşanmış, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları milyonlarca insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olmuştur. Karşı cephelerde bulunan halklar veya devletler savaş bittikten sonra tekrar normal ilişkilere dönmek için arayış içinde bulunmuş ve kısa sürede bunu başarmışlardır.
Savaş yıllarında yaşanan bütün olumsuzluklar, acılar ve kayıplar unutulmaya çalışılmış, ilişkileri ileriye götürmek için yeni projeler geliştirilmiştir. Ancak Ermenilerin Türkiye'ye yönelik görüşleri 20. yüzyılın başlarından itibaren değişmemiş, aksine Türk düşmanlığı görüşleri daha da artmıştır. Bu gelişmede Ermeni milli kimliğinin oluşmasında Türk düşmanlığının esas alınmış olması vardır. Yüzyıllar boyunca Türk devletlerinin tebaası konumunda bulunan Ermeniler, gayet rahat ve sorunsuz bir hayat yaşamıştır. Ancak 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti için ciddi sorun çıkaran Ermeniler, özellikle Birinci Dünya Savaşı'nda Kafkasya cephesinde Rus ordusu ile işbirliği içinde bulunarak, Osmanlı Devletinin güvenliğini tehdit etmiştir. Bu durum karşısında Osmanlı Hükümeti 1915'te Doğu bölgelerinde yaşayan ve Ruslarla işbirliği yapan Ermenileri cephe bölgesinden alarak daha iç bölgelere göç ettirmiştir. Yaklaşık 90 yıldır Ermeniler dünya kamuoyunu 1915 tehcirinin kendilerine karşı yapılmış "soykırım" olduğuna inandırmaya çalışmaktadır. Öteki merkezli, mistik-oryantalist zihniyetli bu yaklaşım tarzı kin psikolojisini tetiklemektedir.
1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Ermenistan, "Bağımsızlık Bildirgesi"nin 11. maddesinde de "soykırım" konusunu gündeme taşımıştır. Ermeniler, ulusal Hay Dat Doktrininde öngörülen Tsviç tsov Hayastan (Denizden denize Ermenistan) projesini hayata geçirmek için komşuları olan Azerbaycan, Türkiye, Gürcistan, İran ve kara bağlantısı olmamasına rağmen, Rusya'ya yönelik toprak iddialarında bulunmaktadır. Hay Dat Doktrini çerçevesinde Ermenistan, Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sini işgal etmiştir.
Bağımsızlık sonrası Türkiye'nin Ermenistan ile ekonomik ve diplomatik ilişkiler kurmaya yönelik bütün iyi niyet girişimlerine rağmen, Ermenistan sözde soykırım propagandasına devam etmiş, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tanımamış ve Kars Anlaşmasının iptal edilmesi için propaganda faaliyetlerini sürdürmektedir.
Ermenistan'ın soykırım propagandasına devam etmesi ve Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tanımaması, sınır anlaşması yapmaması üzerine, Türkiye Nisan 1993'te Akyaka Sınır Kapısını kapatmak zorunda kalmıştır. Ermeni diasporası olmak üzere, Ermenistan Hükümeti ABD ve Avrupa'daki çeşitli sivil toplum kuruluşları aracılığı ile Türkiye'den sınır kapısını açmayı talep etmektedir. Bunu talep ederken de, Ermenistan'ın ekonomik sorunlarından daha çok, "Batı Ermenistan" diye telakki ettikleri Türkiye'nin doğu illerinin ekonomik sorunlarını öne çıkarmakta, sınır kapısının açılması halinde özellikle Kars ve diğer illerin ekonomik açıdan ciddi bir gelişme kaydedeceğini dile getirmektedirler. Bu konu zaman zaman Ermenistan ve Türkiye basınında da gündeme taşınmaktadır. Bazı Türk basın yayın organları da bu konuda Ermenistan'ın sözcülüğünü yapmaktadır. Bu süreçte Türkiye'de yaşayan ve sayılarının 50-70 bin civarında olduğu ifade edilen Ermenilerin ciddi emeği olduğu söylenebilir. Sayılarının az olmasına rağmen, Ermeniler ciddi bir örgütlenme yapısına sahiptir. Bu örgütlenme sorumluluğunu da Ermeni Patrikliği üstlenmiştir. Patriklik sadece Ermenilerin dini ihtiyacını karşılamakla kalmayıp, Ermeni ulusal kimliği, gelenek ve göreneklerinin korunmasında ve Anavatan olarak tanımladıkları Ermenistan ile ilişkilerin kurulmasında önemli rol oynamaktadır.
Ermeniler, Türkiye'deki bazı medya kuruluşlarında sınır kapısının açılmasının gerekliliği konusunda kendi perspektiflerinden haber ve makaleleri rahatlıkla yayınlatabilmektedir. Türkiye'de bazı köşe yazarları da bu konuda Ermenilerin görüşlerini de savunan yazılarla Türk kamuoyunu etkilemeye çalışabilmektedirler. Bu arada medya organları bu konuda Türk-Ermeni İş Geliştirme Konseyi'nin de görüşlerini de yansıtmaktadır.
Mehmet Altan'ın www.gazetem.net Internet gazetesinin 13 Temmuz 2004 sayısında yayımlanan "Kars'ta Gazete Satılır mı?" adlı makalesinde yazar, 325 bin nüfusa sahip Kars ilinde 56 bin Karslının Ermenistan ile sınır kapısının açılması için imza topladığını, ancak bunun Türk basını tarafından fazla gündeme taşınmamasından duyduğu endişe ve rahatsızlığını dile getirmeye çalışmış, sınır kapısının açılması gerektiğini kanıtlamak için bazı ekonomik hesaplar bile yapmıştır.
Gerçekten de Türkiye'nin bir kısım doğu illeri diğer bölgelere göre ekonomik açıdan daha az gelişmiştir. Ancak Ermenistan ile sınırların açılması bu illerin gelişmesi açısından etkili olmayacaktır. Eğer doğuda Türkiye'nin sınır komşusu Ermenistan değil de daha gelişmiş bir ülke olsaydı, Kars ili kısa sürede ciddi ekonomik kalkınma sağlayabilirdi. Ancak Ermenistan'da asgari aylık ücretin 9 Dolar, emekli maaşının 7,5 Dolar, orta düzey maaşların 38 Dolar, olmasına karşın, bir ailenin aylık tüketim sepetinin yaklaşık 66-70 Dolar olduğu dikkate alınırsa, Ermenistan ekonomisinin Kars ekonomisine katkı yapması imkansız gözükmektedir. Ermenistan ekonomisi iyi düzeyde olsaydı nüfusun yaklaşık yüzde 50'si ülkeyi terk etmez, her yıl sayıları 50-60 bin arasında olduğu tahmin edilen Ermeni, mevsimlik işçi olarak Türkiye'ye çalışmaya gelmezdi. Karsın sınırı paylaştığı Gümrü ve Talin bölgelerinin de Kars'ta olduğu gibi tarımcılık ve hayvancılık ile uğraştığı göz önünde bulundurulursa, sınır kapısının açılması durumunda Kars ekonomisine ciddi zarar vereceği tahmin edilmektedir.
Akyaka Sınır Kapısının açılması konusunda Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Bink'in Birgün gazetesinin 15 Temmuz 2004 tarihli sayısında "Medzamor kapatılsın... Sınır açılsın" adlı yorumu yayınlanmıştır. Dink, Türkiye ve Ermenistan arasındaki sorunları sadece Metsamor Nükleer Santrali ve sınır kapısına endekslemekle çok daha ciddi sorunlar olan "soykırım" propagandasını, Ermenistan'ın Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tanımamasını ve 1921 Kars Anlaşmasının iptal edilmesi için yönünde propaganda çalışmalarını göz ardı ettirmekle, Türk kamuoyunun görüşlerini etkilemeye çalışmaktadır. Metsamor güvensizliği tescil edilmiş Ermenistan'ın zayıf karnıdır. Mevcudiyeti Ermenistan için bir koz değil, zafiyettir, nakizedir.
Sınır kapısının açılması için Türkiye'de lobi çalışmaları yapan çevreler, gruplara, romantik, turistik bazı imkanlar sağlamakta böylece gündeme getiricisi Ermeniler olması halinde diplomatik, Kafkasya dezavantaja yer açabilecek hususları Türk aydınının! Ve halkının talebi imişcesine Türklere yaptırılmış olmaktadır.
Türkiye yapacağı açıklamalarla Ermenilerin kabul etmedikleri Türk-Ermeni sınırındaki kapının açılmasını anlatabilmelidir. Ermenistan Türkiye'nin bu bölgesini "Batı Ermenistan" olarak nitelendirirken, açılması üzerinde durulan kapının Türk-Ermeni sınır kapısı değil, Ermenistan'ın iki yakası arasındaki işgal edilerek geçit vermesi engellenen Ermenilere ait kapının açılmasını istemektedirler.
Dr. Yaşar Kalafat, Kafkasya Araştırmaları Masa Başkanı,
Hatem Cabbarlı, Araştırmacı
Kaynak: www.HABERANALIZ.com