Orhun Anıtları Abecesi
Türk Runik Yazısının Okuma Kuralları Hakkında
Tarihte Türklerin kullandığı ilk abece, aynı zamanda buluş ve geliştirmesi bütünüyle Türklere ait olan tek öz ulusal abecemiz de olması niteliğiyle, Türk runik abecesidir. Her ne denli bizde bu abecenin genellikle “Göktürk abecesi” adıyla anılması yeğleniyorsa da, yalnızca Göktürkler tarafından değil fakat Asya içlerinden Kafkaslara, Doğu Avrupa’ya dek çok geniş bir coğrafyada Hazarlar, (Eski) Bulgarlar, Avarlar, Sekeller, vb. gibi çeşitli Türk toplululuklarınca da bu abecenin aynı kökten gelişmiş çeşitli değişkeleri kullanılmış olduğundan, bunu, kapsayıcı bir terim olarak “Türk runik abecesi” adıyla anmanın daha uygun ve doyurucu olduğu kanısındayım. “Runik” sözcüğü köken olarak, İskandinavyalıların, eski İskandinav yazıtlarının yazımında kullanılmış olan abeceyi nitelemek için kullandıkları bir sözcük olmakla birlikte, Göktürk yazıtlarını ilk olarak inceleyen ve çözmeyi başaran Batılı bilim insanlarınca, eski İskandinav yazısıyla tarihi Türk yazısı arasındaki yakın benzerliklerden ötürü, Göktürk yazısı için de “Türk runik yazısı” biçiminde bir niteleme olarak kullanılmış ve yaygınlık kazanmıştır. Türk runik yazısının en gelişmiş ve düzenli biçimiyle, hepsi de birer resmi devlet belgesi niteliğinde olan Orhun yazıtlarında (Bilge Kağan, Kül Tigin ve Tunyukuk yazıtları) karşılaşılır. Tunyukuk yazıtında her biri birer kez kullanılmış olan iki hece imiyle birlikte (aş ve baş olarak okunan hece imleri), Orhun yazıtlarında kullanılmış olan runik abecedeki harf çeşitlerinin sayısı 40’tır. Ancak, çoğunluğu mezar taşı yazıtları olmak üzere, daha kişisel (ve “daha az düzenli”) yazıtlardan oluşan Yenisey yazıtlarında geçen sekiz tane daha, farklı runik imle birlikte, Orhun-Yenisey abecesindeki harf çeşitlerinin sayısı 48’i bulmaktadır. Buna, Doğu Türkistan’da bulunmuş runik harfli elyazmalarında geçen ve Up (up/üp) ve ot olarak okunan iki runik im daha katıldığında, bu sayı 50’ye ulaşmaktadır. Ancak, Talas tahta çubuk yazıtı gibi kimi başka yazıtlarda geçen farklı runik imler de eklenecek olursa, Türk runik abecesinin harf çeşidi sayısının daha da artırılması olanaklıdır.
Bugün iyi bilinen ses değerleri ve mantıklı yazım ve okuma kurallarıyla Eski Türkçenin yazımı için güçlü bir araç olmuş olan Türk runik yazısı, en geç MS. 10. yüzyıldan başlayarak yerini yabancı kökenli başka abecelere bırakmadan önce, çeşitli Türk boylarınca yüzyıllarca Türkçenin yazımı için kullanılmıştır. Türk runik yazısı kural olarak sağdan sola doğru yazılır. Ancak bu genel bir kural olup mutlak bir kural değildir. Nitekim, Yenisey yazıtlarının, az sayıda da olsa, bir bölümü soldan sağa doğru yazılmıştır. Fakat bu durumda “yönlü” harfler de soldan sağa doğru bakacak biçimde yazılmışlardır. Türk runik abecesi ünlü imleri bakımından pek zengin olmamakla birlikte, bütünüyle Eski Türkçenin ses özelliklerine uygun biçimde tasarımlanmış olduğundan, Eski Türkçenin iyi bilinmesi koşuluyla, bu durum okumada hemen hiç bir sorun yaratmaz. Eski Türkçedeki dokuz (kısa) ünlü [a, ä (açık e), ė (kapalı e), ı, i, o, ö, u ve ü] için Orhun yazıtlarında, her biri ses açısından ikideğerli olan (a/e, ı/i, o/u, ö/ü) yalnızca dört harf kullanılmıştır. Yenisey yazıtlarındaysa, bu dört harfe ek olarak “açık e” ve “kapalı e” için iki farklı im daha bulunmaktadır. Türkçedeki ünlü uyumu ve runik abecedeki çifte (kalın ve ince) ünsüz imleri dizgesi nedeniyle /a/ ve /e/ ünlüleri ile /ı/ ve /i/ ünlülerinin yanlış okunması sözkonusu olmaz. Fakat (kalın sözcüklerde) yuvarlak /o/ ve /u/ ünlüleri ile (ince sözcüklerde) /ö/ ve /ü/ ünlülerini runik yazıda birbirinden ayırt etme olanağı yoktur. İçinde yuvarlak ünlü(ler) bulunan sözcükleri doğru okuyabilmek için Eski Türkçenin yuvarlak ünlülü sözcüklerini önceden biliyor olmak ve yazıtın bağlamı, içeriği ve anlamına ilişkin doğru bir kavrayışla birlikte, doğru sözcüğün hangisi olduğunu kestirmek gerekir.
Türk runik abecesinde, b, d, g, k, l, n, r, s, t ve y ünsüzleri olmak üzere, on ünsüz için biri kalın sesli, öbürü de ince sesli olmak üzere ikişer farklı ünsüz imi bulunur. Bunlar /a/ ya da /e/ ünlüsü ile başlayıp ilgili ünsüzle sona eren hece imleri gibidir: /ab/, /eb/; /ad/ /ed/; /ag/, /eg/; /ak/ /ek/; /al/, /el/; /an/, /en/; /ar/, /er/; /as/, /es/; /at/, /et/ ve /ay/, /ey/. Hece imlerinden ayrımı, bunların yalnız ilgili ünsüz değerinde de kullanılabilir olmalarıdır. Örnek vermek gerekirse: B1I > ab-ı “(onun) avı”, fakat, B1G1I > b-ag-ı “(onun) bağı”; B2I > äb-i “(onun) evi”, fakat, B2G2I > b-äg-i “(onun) beyi”, vbg.
ç, m, ñ (ny), ŋ (ng, geniz n’si), p, ş ve z ünsüzleri içinse Türk runik abecesinde yalnızca tek çeşit im vardır ve bunlar ünlü bakımından yansızdır, yani, yine /a/ ya da /e/ ünlüleri ile başlayıp ilgili ünsüzle sona eren ve yerine göre yalnız ilgili ünsüz değerinde de kullanılabilmek üzere, aç/eç/ç, ap/ep/p, vb. gibi. Dolayısıyla bu imler hem kalın sesli hem de ince sesli sözcüklerin yazılmasında ayrım gözetmeden kullanılabilirler.
Türk runik abecesindeki ünsüz imleri /a/ ve /e/ ünlüleri ile başlayıp ilgili ünsüzle sona eren yarı hece imi konumunda oldukları için sözcükbaşı ve sözcükiçi /a/ ve /e/ ünlüleri yazımda hemen hiçbir zaman gösterilmezler. Gerçekten de, Türk runik yazısının mantığı uyarınca buna gerek de yoktur. Yukarıdaki ünsüz imlerinden ayrı olarak abecede, /lt/, /nç/ ve /nt/ olmak üzere, üç tane de çift ünsüz imi bulunur. Bunların okunuş ve kullanımları da yukarıda öteki ünsüz imleri için olan gibidir (anç/enç/nç, vbg.). Bunlardan başka, yuvarlak ünlülerle kurulu heceleri gösteren, ses açısından dörtdeğerli iki im ile, düz dar ünlülerle kurulu heceleri gösteren, ses açısından ikideğerli iki im olmak üzere, dört hece imi daha bulunmaktadır: wK (ok/uk, ko/ku), ẅK (ök/ük, kö/kü), ıK (ık/kı) ve iÇ (iç/çi). Son olarak, yukarıdakiler dışında, Türk runik abecesi, aş, baş, çi, däm, kış, Up (up/üp), ot biçimlerinde okunan bir dizi hece imini daha barındırmaktadır.
Dr. Cengiz Saltaoğlu
Kaynak: www.esatli.net
Yararlanılan başvuru kaynakları:
Orhon Türkçesi Grameri (Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi: 9, İstanbul, 2003, Talat Tekin)
Tarih Boyunca Türkçenin Yazımı (Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi: 19, Ankara, 1997, Talat Tekin)