Dede Korkut [Korkut-Ata]
Büyük Türk destanının yaratıcısı Dede Korkut’un kişiliği üzerinde bilgilerimiz yetersiz kalıyor. Millî Destanımızın ana kaynağı olan Dede Korkut Kitabı’nın bugün elde, biri Dresden’de, öteki Vatikan’da olmak üzere, iki yazma nüshası vardır. Bu yazma eserlere dayanarak Dede Korkut Kitabı, memleketimizde birkaç kez basıldığı gibi, birçok yabancı memleketlerde çeşitli dillere de çevrilmiştir.
Ayrıca:
Milletimizin kahramanlara verdiği değeri ve kahramanların vasıflarını;
Tarihimizin ilk devirlerine ait hâdiseleri ve bunun halk üzerindeki tesirlerini;
Atalarımızın duygu, düşünce, heyecan, öfke, kızgınlık, hiddet, pervasızlık, sadakat sevgi, saygı, itaat hallerini ve zaaflarını, alınganlıklarını;
Türk aile yapısının sağlamlığını;
Türk coğrafyasının özelliklerini,
Türk destanlarının en güzel örneklerini Dede Korkut’ta bulmaktayız.
Korkut-Ata adıyla da tanınan Dede Korkut, söylentilere göre Oğuzların Bayat Boyundan Kara Hoca’nın oğludur. Onun, IX. ve XI. yüzyıllar arasında Türkistan’da Sir-Derya nehrinin Aral Gölüne döküldüğü yerde doğduğu, Ürgeç Dede adında bir oğlu olduğu, Oğuz Türklerinden büyük saygı gördüğü, bu bölgelerde hüküm süren Türk hakanlarına akıl hocalığı ve danışmanlık ettiği destanlarından anlaşılmaktadır.
Dede Korkut’un Türkler arasında, ağızdan ağıza, dilden dile dolaşan destan niteliğindeki hikâyeleri XV. yüzyılda Akkoyunlu’lar devrinde Dede Korkut Kitabı adıyla bir kitapta toplanmış, böylelikle sözden yazıya dökülmüştür. Destan derleyicisi, Dede Korkut kitabının önsözünde Dede Korkut hakkında şu bilgileri verir ve onun ağzından şu öğütlerde bulunur:
(Bayat Boyundan Korkut Ata derler bir er ortaya çıktı. 0 kişi, Oğuz’un tam bilicisi idi. Ne derse olurdu. Gaipten türlü haber söylerdi…)
(Korkut Ata Oğuz Kavminin her müşkülünü hallederdi. Her ne iş olsa Korkut Ata’ya danışmayınca yapmazlardı. Her ne ki buyursa kabul ederlerdi. Sözünü tutup tamam ederlerdi…)
(Dede Korkut söylemiş: Lapa lapa karlar yağsa yaza kalmaz, yapağılı yeşil çimen güze kalmaz. Eski pamuk bez olmaz, eski düşman dost olmaz. Kara koç ata kıymayınca yol alınmaz, kara çelik öz kılıcı çalmayınca hasım dönmez, er malına kıymayınca adı çıkmaz. Kız anadan görmeyince öğüt almaz, oğul babadan görmeyince sofra çekmez. Oğul babanın yerine yetişenidir, iki gözünün biridir. Devletli oğul olsa ocağının korudur…)
(Dede Korkut bir daha söylemiş: Sert yürürken cins bir ata nâmert yiğit binemez, binince binmese daha iyi. Çalıp keser öz kılıcı nâmertler çalınca çalmasa daha iyi… Çala bilen yiğide, ok’la kılıçtan bir çomak daha iyi. Konuğu olmayan kara evler yıkılsa daha iyi… Atın yemediği acı otlar bitmese daha iyi. İnsanın içmediği acı sular sızmasa daha iyi…)
Dede Korkut’un kitabında on iki destan var. Bu destanlar, Türk dilinin en güzel örnekleri olduğu gibi, Türk ruhuna, Türk düşüncesine ışık tutan en açık belgelerdir.
Dede Korkut, Oğuz Türklerini, onların inanışlarını, yaşayışlarını, gelenek ve göreneklerini, yiğitliklerini, sağlam karakteri ve ahlâkını, ruh enginliğini, saf, arı-duru bir Türkçe ile dile getirir. Destanlarındaki şiirlerinde, çalınan kopuzların kıvrak ritmi, yanık havası vardır.
Bamsı Böyrek Destanı’nda Bey Böyrek’in ardından yavuklusu Banu Çiçek şöyle seslenir;
Vay al duvağımın sahibi,
Vay alnımın başımın umudu.
Vay şah yiğidim, şahbaz yiğidim,
Doyuncaya dek yüzüne bakamadığım
Han yiğit…
Göz açıp ta gördüğüm,
Gönül ile sevdiğim,
Bir yastığa baş koyduğum
Yolunda öldüğüm, kurban olduğum
Can yiğit…
Dede Korkut destanlarının kahramanları, iyiliği ve doğruluğu öğütler. Güçsüzlerin, çaresizlerin, her zaman yanındadır. Hile-hurda bilmezler, tok sözlü, sözlerinin eridirler. Türk milletinin birlik ve beraberliğini, millî dayanışmayı, el ele tutuşmayı telkin eder.
Yüzyıllar boyu, heyecanla okunan bu eserdeki destanlar, Doğu ve Orta Anadolu’da, çeşitli varyantları ile yaşamıştır. Anadolu’nun birçok bölgelerinde, halk arasında söylenen, kuşaktan kuşağa aktarılan hikâye ve destanlarda Dede Korkut’un izleri ve büyük etkileri vardır.
Dede Korkut’un Emsalsiz Değeri:
“Bütün Türk edebiyatını terazinin bir kefesine, Dede Korkut’u öbür kefesine koysanız, yine Dede Korkut ağır basar.”
“Dede Korkut kitabı, Türk edebiyatının en büyük abidesi, Türk dilinin en güzel eseridir.”
Hayat tarzımızı, kültürümüzün zenginliğini, milletimizin insanî vasıflarını, faziletlerini, meziyetlerini, parlak bir şekilde, bu kitapta görmekteyiz.
DEDE KORKUT KİMDİR?
Dede Korkut'un gerçek ismi, hayatı, yaşadığı çağ ve coğrafyayı kesin olarak aydınlatmak eldeki kaynaklar ve rivayet ile mümkün değildir. Destanlarda çıkarılabildiği kadarıyla ise Dede Korkut'un kişiliği iki şekildedir;
1- Kutsal Kişiliği, 2- Bilge Kişiliği.
Başka kaynaklarda devlet adamı kişiliğinin de bulunduğu belirtilmektedir. Dede Korkut çok kişilikli olarak karşımıza çıkması farklı zaman, hatta farklı mekanda yaşamış benzer şahsiyetlerin destanlarda tek isim altında toplanmış olabileceğini düşündürüyor. Fakat bu kişiliklerin halkın eklentisi olma ihtimali de vardır
Destanlarda Dede Korkut keramet sahibi biridir. Doğaüstü bir manevi güce sahiptir. Destanlarda şu gibi kerametleri görülmüştür;
1- Gelecekten Haber Verme: " Korkut Ata söyledi: Ahir zamanda hanlık tekrar Kayı'ya geçecek. Kimse ellerinden alamayacak, ahir zaman olup kıyamet kopuncaya kadar. " (Mukaddime)
Destanda geçen örnekte de belirtildiği gibi Dede Korkut gelecekten haberler verirdi. Bu haberleri geçmişte yaşadığı deneyimlere dayanarak söylerdi.
2- Halkın Onun Sözünü Tutması: " Korkut Ata Oğuz kaminin müşgülün hallederdi. Her ne iş olsa Korkut Ata'ya danışmadan yamazlardı. Her ne ki buyursa kabül ederlerdi. Sözünü tutup tamam ederlerdi. " (Mukaddime) Hanlardan çobana kadar herkes onun sözüne güvenirdi, ona danışırlardı.
3- Duasının Allah Katında Kabul Olması: ". Ne derse olurdu. Gaipten haber söylerdi. Hak Teâlâ onun gönlüne ilham ederdi. " (Mukaddime) ,
". Dede Korkut dedi: (Kılıç) Çalarsan elin kurusun dedi. Hak Teâlâ’nın emri ile Deli Kaçar’ın eli yukarıda asılı kaldı. Zira Dede Korkut keramet sahibi idi, dileği kabul olundu. " (Kam Püre'nin Oğlu Bamsı Beyrek Destanı)
Birinci örnekte geçen "Ne derse olurdu." Cümlesi hem halkın onun sözünü dinlediği hem de duasının kabul edildiği anlamındadır. İkinci örnekte de duasının kabul olduğu belirtilmiştir.
Dede Korkut'taki bu kerametlerin iki kaynaktan gelmiş olabileceği düşünülmektedir;
1- İslam Tasavvufu
2- Şamanist İnanç
Dede Korkut'un destanlarda İslam tasavvufuna uymayan davranışları bu ihtimali zayıflatıyor. Mutasavvuflardaki kamil insan olma hedefi, çile çekme, dergâh. Gibi unsurlar Dede Korkut'ta görülmüyor. Ermişlerinkine benzeyen olağan üstü olaylar yaşaması da yazıya geçirilene kadar uğramış olduğu değişiklikler olabilir. Çünkü Türklerin islamı henüz kabul ettiği ve değişim içerisinde olduğu 15-16. yy.larda yazıya geçirilmiştir.
Dede Korkut'un kutsal kişiliğinin Şamanist yaşantıdan gelmiş olabileceğini kabul edebiliriz. Ozan oluşu Şamanistlerin özelliğini hatırlatmaktadır. Ayrıca kerametlerini gizlememesi de kutsal kişiliğinin şaman inancından geldiğini güçlendirmektedir.
DEDE KORKUT'UN BİLGE KİŞİLİĞİ
Dede Korkut devlet adamlarından sıradan insanlara kadar etkili ve öğüt vericidir. Bilgeliği eğitici, öğretici ve tenkit edicidir. Onun bu kişiliği tarih ve toplum yaşantısından gelmektedir. Geçmiş alplerin başından geçen olayları anlatır ve öğüt verir.
DEDE KORKUT'UN SOYU
Dede Korkut'un soyu hakkında kesin bir bilgi elde edilememekle birlikte, mukaddimede Bayat Boyu'ndan olduğu geçiyor. Ayrıca bazı kaynaklar Kara Hoca'nın oğlu olduğunu söylemektedir. Ebulgazi de Kayı boyundan olduğunu yazmıştır. Karmış Han'ın oğlu demiştir. Bazı rivayetler İshak Peygamberin soyundan söyler. Bir başka rivayete göre de Hıristiyan Aziz Kirkor'dur.