TÜRKLER

Türk kelimesi, yazılı tarih kaynaklarında ilk kez Çin kaynaklarında; 丁零 (Pinyin: dīng líng), 丁霊 (dīng líng), 敕勒 (chì lè), 鉄勒 (tiě lè) Milattan sonra 552'de kurulan Göktürk Kağanlığı bağlamında 突厥 tū kué sözcüğü kullanılmıştır.

 

"Türk" sözcüğünün etimolojisi, yani kökeni ve özgün anlamı, açık değildir. 10. yüzyıla ait Uygurca metinlerde Türk, "güç, kuvvet" anlamında kullanılmıştır. Ancak Göktürk Kağanlığı'nın çözülmesinden iki yüzyıl sonrasına ait olan bu kullanımın, siyasi/tarihi bir referansa sahip olması olasılığı güçlüdür.

Türk kelimesi Türk dilleri dil bilgisi açısından ele alınırsa, "insan" anlamına gelir. Ancak Türk sözünün cins isim olarak Güçlü-Kuvvetli manası da olduğu ileri sürülür. Ayrıca Türk kelimesinin cins isim olarak ALTAYLI (Ceyhun ötesi Turanlı) kavimlerini ifade etmek üzere 420 yıllarına ait bir Pers metninde , daha sonradan 515 hadiseleri dolayısıyla Türk Hun (kuvvetli-Hun) tabirleri de geçtiği bilinmektedir.

Türkler, dünyanın en eski, asil, büyük devletler kurup, pek çok ünlü şahsiyetler yetiştiren medenî milletlerinden biridir. Türkler, Nuh peygamberin oğullarından Yâfes'in Türk adlı oğlunun neslindendir.

Tarihî şahıs, boy ve millet adlarının oluşumuna göre, Türk kelimesinin aslı "türümek" fiilinden gelmektedir. Bu fiilden türetilmiş, kişi ve insan anlamında "türük" ve nihayet hece düşmesiyle "Türk" kelimesi ortaya çıkmıştır. Nitekim Anadolu'da bir kısım göçebeler de yürümekten "yürük" adını almışlardır. Türk kelimesi, ayrıca, çeşitli kaynaklarda; "töreli, töre sahibi, olgun kimse, güçlü, terk edilmiş, usta demirci ve deniz kıyısında oturan adam" manalarında kullanılmaktadır.

Coğrafî ad olarak Turkhia (Türkiye) tabiri ise altıncı yüzyıldaki Bizans kaynaklarında, Orta Asya için kullanılmıştır. Dokuzuncu ve onuncu asırlarda, Volga'dan Orta Asya'ya kadar olan sahaya denilirdi. Bu da Doğu ve Batı Türkiye olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Doğu Türkiye, Hazarlar'ın; Batı Türkiye ise Türk asıllı Macarların ülkesiydi. Memluklar'ın ilk zamanlarında, Mısır'a da Türkiye deniliyordu. Selçuklular zamanında, onikinci yüzyıldan itibaren Anadolu'ya Türkiye denilmeye başlandı. Türk kelimesini, Türk devletinin resmî adı olarak ilk defa kullanan, yedi ve sekizinci yüzyıllarda hüküm süren (681-745) Göktürk Devlet’iydi.

Bilinen en eski Türk kavmi, Çinlilerin Hiung-nu dedikleri, M.Ö. 3. asrın başından itibaren tarih sahnesinde görülen Hunlardır. Bu kavmin anayurdu, Tienşan'ın kuzey kesimiyle batıdaki Altay Dağları, Orta Urallar ve Hazar Denizi'nin kuzey hudutları içinde kalan vadideydi. Şenyu denilen hükümdarlarının ordugâhı, Orhun Irmağı kıyısında bulunuyordu. Nüfus çoğalması ve fetih isteği gibi iki büyük sebeple yayılmaya başladılar ve Çin hudutlarına kadar olan bölgeyi ele geçirdiler.

Kâşgarlı Mahmud’a Göre Türk

Kâşgarlı Mahmud sözlüğünde Türk adını şöyle tanımlamaktadır:

Türk Tanrı’nın selamı üzerine olsun Nuh peygamberin oğlunun adıdır. Nitekim ‘İnsanın üzerinden (henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı) uzun bir süre geçmedi mi?’ ayetinde Âdem peygamberin adı nasıl ‘insan’ sözüyle anılıyorsa Allah Nuh’un oğlu Türk’ün çocuklarına seslenirken bu adı kullanır. Ayetteki ‘insan’ sözü genel bir ad olarak yalnız bir kişi için kullanılmıştır. ‘Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağılarının aşağısına çevirdik. Yalnız inanıp iyi işler yapanlar hariç’ ayetinde geçen ‘insan’ sözü çokluğu, topluluğu bildirir. Türk sözü, Nuh’un oğlunun adı olduğunda bir kişiyi ifade eder. Oğullarının adı olduğunda da ‘beşer’ sözü gibi çokluğu ve topluluğu anlatır. Bu sözün tekliği ve çokluğu da kullanılır. Nitekim Rum da İshak peygamberin oğlu Esav oğlu Rum’un adıdır. Onun çocukları da bu adla anılmıştır.

Biz de, ad olarak kullanılan Türk’ün Allah’ın verdiği bir ad olduğunu söylüyoruz. Çünkü Kâşgarlı Halef oğlu İmam Şeyh Hüseyin’in İbn-el-Garkî’den aktardığına göre İbn Ebi’d-Dünya adıyla tanınan Şeyh Ebu Bekr el-Mugide’l-Cerceranî’nin ahir zaman üzerine yazmış olduğu kitabında yazdığı ve yüce Peygamber’e dayandırdığı hadise göre Allahü Taala ‘Benim bir ordum vardır, ona Türk adını verdim ve onları doğuya yerleştirdim. Bir ulusa kızdığım zaman Türkleri o ulus üzerine musallat ederim’ diyor.

İşte bu, Türkler için bütün insanlara karşı üstünlüktür. Yüce Tanrı, onların adlandırılmasını kendisi üstlenmiş, onları yeryüzünün en yüksek yerinde, havası en temiz ülkelerinde yerleştirmiş ve onlara ‘Kendi ordum’ demiştir. Bunların yanı sıra Türklerin güzellik, sevimlilik, zariflik, incelik, tatlılık, büyüklere saygı, sözünde durma, sadakat, alçakgönüllülük, yiğitlik, mertlik gibi her biri ayrı ayrı övülmelerini gerektirecek erdemleri anmaya gerek yoktur.

   Bu özellikler şu parçada anılmıştır:

   Kaçan görse, anı Türk Onun Türk olduğunu gördüklerinde

   Ayga anıg anıg aydaçı Derler ki şeref

   Muŋar tegir uluglug Ve haysiyet buna yaraşır

   Munda naru keslinür Ondan sonrası bundan mahrum kalır

Türk ile ilgili bu bilgiyi veren Kâşgarlı Mahmud, bir de hem teklik hem de çokluk yapıda genel ad olarak kullanılan Türk sözünü de sözlüğüne almıştır:

Türk Bu söz teklik olarak da çokluk olarak da Türk biçiminde kullanılır. Kim sen? ‘Kimsin?’ sorusuna Türk men ‘Türk’üm’ diye yanıt verilir. Türk süsi atlandı ‘Türk ordusu at bindi’[1]

 

[1] kaynak:Türk Dil kurumu

   
   
hosting: alemdarhost.com